The Evil Within 2 - Oyun İncelemesi
The Evil Within 2 - Oyun İncelemesi
Korku oyunları konusunda oldukça seçici olan oyuncular, genelde aniden karşılarına çıkan yaratıklardan hoşlanmazlar. Basit korku hissi üstünden prim yapan bu yapımlardan oldum olası hoşlanmadım ben de. Kabul, bazılarının arkasında gizlenmiş derin hikayeler, kalbimizi kazanmaya yetti ancak itiraf etmek gerekirse, ensemizdeki nefesi en başarılı şekilde sadece Silent Hill serisi hissettirebildi. Hani bazı oyunlarda karanlık bir odada yürürsünüz ve aniden önüne ağzı yüzü kaymış bir yaratık çıkar. Arkadaş, kim olsa ondan korkar. Siz kulaklığınızı takmış, son ses müzik dinlerken, adamın biri aniden ensenize iki tane patlatsa, yine zıplarsınız. Tamam, dövmek de istersiniz ama ana fikri anladınız. İşte, bu yüzden korku türü üzerine bir yapımı hayata geçirmek kolay. Diğer taraftan yıllarca insanların bahsedeceği bir korku oyunu bulmak, çok zor. Doğal olarak Shinji Mikami ismine olan saygımız da sonsuzdur. 1990 yılından bugüne kadar birçok yapımda emeği olan Mikami, Resident Evil (4 ve 5’ten sonrasını es geçin) ve Dino Crisis gibi oyunlarda isminden sık sık bahsettirmiştir. Capcom, Clover Studio, Platinum Games ve son olarak Tango Gameworks firmalarıyla çalışmıştır. Yazımızı okumaya devam etmeden önce eğer ilk oyunu oynamadıysanız, The Evil Within 2 ilk bakış yazımız, birkaç noktada spoiler içeriyor.
İşin içerisinde Shinji Mikami olursa, eğer türünü seviyorsanız o yapıma mutlaka şans vermelisiniz. İlk kez 2014 yılında piyasaya çıkan The Evil Within, ikinci oyununun duyurulmasıyla sevenlerinin kalbini kıpır kıpır etmeyi başardı. Oyun, atmosfer konusunda o kadar başarılı ki müzikleriyle harmanlanan gerilim duygusunu, bir an bile üzerinizden atamıyorsunuz. Dedektif Sebastian Castellano’nun başından geçen olayları konu olan oyun, cephane azlığından tutun, arka plandaki tuhaf sesler, çatışmalarda yansıtılan panik havası, tam olarak nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu bilememek ve her an bir yerlerde ölümün sizi beklediğini bilmek gibi ince detaylarla işlenmiş. The Evil Within, kesinlikle +18 yaş kitlesine hitap eden bir oyun. Oyunda canlı canlı mideye indiriliyorsunuz, vücudunuz yüzlerce kere parçalanıyor, kafatasınız sıkılıyor, kan havuzunda boğuluyorsunuz ve daha birçok ölüm şekli… Özellikle hızlı oyunları seviyorsanız The Evil Within kesinlikle size göre değil. Çünkü bu oyunda dikkatli olmak ve yavaş ilerlemek önemli.
Sıradan korku oyunu gibi bir hikaye girişine sahip olan The Evil Within, akıl hastanesinde gerçekleşmiş cinayetleri araştırmak üzerine kurulu. Gel zaman git zaman, oyunun psikopatı ile tanışıyor ve onu yok etmeye çalışıyoruz. Mekan değiştirdikçe zorlu boss’lar, bulmacalarla karşı karşıya kalıyoruz. Öldürdüğümüz her yaratığın cesedini yakmazsak, tekrar ensemizde beliriyor. Her şekilde oyunun sonunda, bizi zorlu final boss’u Ruvik bekliyor ve kendisini “kısmen” de olsa yok etmeyi başarıyoruz. Oyunun ana konusu, kontrol ettiğimiz dedektif Sebastian dahil birçok kişinin bir makineye (STEM) bağlı olması ve deneyimleri birlikte paylaşmaları. Ruvik, daha gençken bile oldukça zeki ve insanların bilinçleriyle ilgili projede Dr. Marcelo’ya yardım ediyor.
The Evil Within 2’de Mikami, oyuncuları daha zor anların beklediğini açıkladı. Oyunda üç farklı zorluk derecesi olacak ancak en kolay mod bile, bizi oldukça zorlayacak. Sebastian’ın kızı olduğunu biliyor muydunuz? Daha komiği ise Sebastian’ın geçmişinin yok olmasının nedeni aslında Mobius örgütü. Kızını tekrar görmek ve kurtarmak için ise bu örgütle ortak çalışmak zorunda. Bu yüzden, STEM dünyasına girmeyi göze alıyor. Tam bir drama durumu yani. İlk oyundan 3 yıl sonrasını konu alan The Evil Within 2, daha karanlık detaylarıyla öne çıkacak.
İlk oyundan daha yıllar önce Sebastian’ın kızı Lily, ev yangınında ölmüştür. Sebastian bu sefer Union isimli şehre taşınır. Öldüğünü bildiği kızı rüyalarına girince, Sebastian geçmişiyle tekrar yüzleşmek zorunda kalacaktır. Kızımız ve kötülüğün arasındaki ince çizgide, insanlık dışı dünyayı araştırmamız beklenir. Mikami’nin dediğine göre oyundaki her bölüm kendi içerisinde epik olacak ve ayrıca oyuncuları keşif yapmaya teşvik edecek mekan tasarımlarına denk geleceğiz. The Evil Within 2’nin en merak edilen kısımlarından biri oynanışı. İlk oyundakiyle benzer dinamiklere sahip olan oyunumuz, TPS bakış açısıyla oynanacak. Daha güçlü silahların öne çıktığı oyunda, kat kat daha korkutucu, vıcık vıcık ve daha kanlı yaratıklarla kapışacağız. The Evil Within 2’nin hem CGI, hem de oynanış videosuna yakından baktığımızda az çok bizi nelerin beklediğini anlayabiliyoruz. Union şehrindeki Sebastian, kızının bulunduğunu düşündüğü yere ilişkin cevap ararken gerçek ve doğaüstü dünya arasında ciddi sıkıntılar yaşayacak. Bu da ilk oyunun sonunu hatırlayanlara, tatlı bir gönderme olsun. Eski meslektaşımız Juli Kidman da bulmaca çözümünde ve düşmanlara karşı neler yapabileceğimiz konusunda rehberimiz olacak. Bu oyunda hayatta kalmak istiyorsak, dedektiflik becerilerimizi iyi kullanmamız gerekiyor. Oyunda psikolojik dehşet, bu sefer daha büyük rol oynuyor. Korkunun büyük kısmı Sebastian’ın zihninden kaynaklanmakta. Orijinal oyun bizi gerçekten çirkin yerlere götürmüştü ve Tango Gameworks çıtayı çeşitli şekillerde yükseltti gibi görünüyor.
Aradan geçen üç yıla rağmen oyundaki optimizasyon sıkıntısı en büyük soru işareti. İlk oyundaki FPS kilidi asıl canımızı yakan noktaydı. Tango Gameworks, teknik kısımda eğer takipçilerini gerçekten etkilemek istiyorsa optimizasyona bu sefer temiz çalışmak zorunda. Uncharted 4 ve Horizon Zero Dawn gibi başlıkların 30fps’te görsel çarpıcılığı olduğunu düşünürsek, konsol tarafında Tango Gameworks’ün böyle bir amacı takip etmekte herhangi bir problemi olmamalı. Verilebilecek diğer örnek ise Resident Evil 7. Kendisi, sağlam korku öğeleri rahatsız edici ortamı bir araya getirip, aslında oyun ve sinemanın en güzel parçalarını taklit etmiş bile olsa, hemen hemen herkesi şaşkına çeviren yumuşak noktadan oyuncuyu vurmayı başardı.
Oynanış kısmındaki diğer bir beklentimiz ise yeteneklerimize daha rahat ulaşabilmek. İlk oyunda koca hastaneyi dön dolaş, ayna bul da odaya geç diye uğraşıyorduk. Araya farklı yaratıklar giriyordu ve doğal olarak biricik hazinemiz mermilerimizi boşa harcayabiliyorduk. The Evil Within 2’de bu konunun kolaylaştırılmasını umut ediyoruz.
Hayatta kalma konusu ile ilgili en mükemmel şey, farklı detayların farklı insanları nasıl ürküttüğüdür. The Evil Within, bu konuyu mükemmel bir şekilde ele almıştı. Sonuç aşamasından önce korku, yavaş yavaş kanımıza işlemişti. The Evil Within 2 umuyoruz; örümcekler, yılanlar, yükseklik, sağa sola saçılmış organlar ve bizi ürpertebilecek küçük kızlar derken sonsuz listesiyle durağı belli olmayan lanetli trenindeki yolculuktan farksız olacak.
Oyunla ilgili ilginç diğer sürpriz ise başka bir STAEM kullanıcısı olan Stefano. Bethesda’nın yaptığı açıklamaya göre bu karakter bir katil. Üstelik sıra dışı güzelliğe takmış fotoğrafçı bir katil! Önümüzdeki haftalarda bu karakter hakkında Bethesda açıklama yapacak. Şimdilik karakterin psikopat bir fotoğrafçı olması dışında elde fazla bilgi yok.
Bakalım kimini memnun eden, kimini etmeyen ilk oyunun ardından The Evil Within 2 serinin çıtasını bir seviye yukarıya taşıyabilecek mi?